HASANKEYF

Kimler tarafından ve ne zaman kurulduğu bilinmeyen fakat tarihi boyunca çok sayıda toplumun özenle bıraktığı ayak izlerini taşıyan Hasankeyf'in ismi de şehrin dokusu gibi bu bölgede hakimiyet kuran toplumlar arasında farklılık göstermiş. Süryani kaynaklarda ''Hesna Kepha'', Arapça'da ''Hısn Keyfa'' ve Osmanlı egemenliğinde bugünkü adı olan ''Hasankeyf'''olarak anılmış. ''Mağaralar Şehri'', ''Kayalar Şehri'' gibi anlamlarıyla Hasankeyf, geçmişinde Sümerler, Akadlar, Asurlar, Babiller, Medler, Persler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Artuklular, Mervaniler, Selçuklular, Eyyubiler, Moğollar, Türkler ve bugün bilmediğimiz bir çok toplumu misafir etmiş, her birinden yadigar kalan kültürel mirasa 12.000 yıl boyunca göz kulak olmuş. Hasankeyf; Dicle ve çevre akarsularının yüz binlerce yıllık aşındırma etkisiyle ortaya çıkan doğal kaya kütlesi ve üzerine kurulmuş antik kenti ile, yani esasında doğa ve insan işbirliği ile, eşine az rastlanır bir zenginliği temsil ediyor. Geçmişte Hristiyanlık ve İslamiyet açısından önemli bir merkez olduğu ve bu bölgedeki ilk ibadethaneleri barındırdığı gibi, bir dönem Bağdat ve Şam kadar önemli bir ticari merkez olup, korunmaya müsait konumu ile sığınak ve askeri üs olarak da kullanılmış.



Bugün Batman'a bağlı olan Hasankeyf altı bine yakın mağara meskeni ve insanlığın en eski yerleşim yerlerinden biri olma vasfı ile Dicle'nin ayırdığı iki yakadan oluşuyor. Hem stratejik hem coğrafi hem de tarihi önemi ile bugün bizim topraklarımızda olduğu için gururla koruyup zenginleştirmemiz gereken şehir, 60'lı yıllardan bu yana tartışılan Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamındaki ''Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali''nin hayata geçirilmesine bu günlerde daha fazla direnemiyor. Bununla birlikte yer üzerinde olduğu kadar, katmanlar halinde yer altında  bulunan tarihi kalıntılar yapılması planlanan barajın aşındırıcı etkisi ile bilinmeyen tarihe karışmak üzere.



Bizans İmparatoru Konstantinos'un Sasaniler ile olan mücadelesinden sonra 4.yy ortalarında inşa ettirdiği ve yakın zamanda tamamıyla sular altında kalacak olan iki kaleden biri olan Hasankeyf Kalesi şehirde göze çarpan ilk yapı. Bununla birlikte kale üzerinde bulunan Eyyubilere ait Ulu Cami, Büyük Saray ve Küçük Saray, tarihi Asurlulara dayanan Taş Köprü, Eyyubi Sultan Süleyman tarafından yaptırılan El-Rızk Camii, Sultan Süleyman Camii, Eyyübilere ait Koç Camii, Hasankeyf'in sembollerinden ve Akkoyunlulara ait tek eser olan Zeynel Bey Türbesi görülmesi gereken yapılardan önde gelenler-di. Şimdilerde kalenin bulunduğu yukarı şehir güvenlik gerekçeleriyle ziyarete kapalı. Aynı zamanda antik kentte bulunan binlerce yıllık kayalar ''tehlike arz ettiği'' gerekçesi ile dinamitlerle patlatılmakta ve böylece hem kalenin doğal yapısı bozulmakta hem de düşen kayalar diğer eski yapıların kalıntılarına geri dönüşümsüz zararlar vermektedir. Zeynel Bey Türbesi ile birlikte 12 tarihi varlık da, şimdilerde tarihi ilçenin karşı tepelerine kurulan yeni şehre taşınmakta.



Hasankeyf'in içler acısı akıbeti yabancı basında da yerini almış durumda. The Guardian'ın 2017 yılındaki bir yayınında yapılması planlanan barajın aynı zamanda nehrin zengin ekosistemini tahrip edeceği, antik kent ve bu bölgeyi çevreleyen sayısız köy ile birlikte 300'den fazla tarihi yapının sular altında kalacağına işaret ediliyor. Aynı zamanda yapılacak olan barajın faal ömrünün 100 yıldan az olduğu fakat hassasiyetle korunması gereken doğal çevredeki tahribatın geri dönüşümsüz olacağına dikkat çekiliyor.(theguardian.com)



Yaşanılanları bir de yaşayandan dinlemek ve özel karışımlarla hazırlanan Hasankeyf kahvesini tatmak için bir mola verdik. Oturduğumuz kahveyi işleten Hasan Bey, ellili yaşlarında. Buradaki mağara evlerden birinde doğup büyümüş. Konuşmaya ismini sorarak başladık:



''İsmim Hasan Keyifsiz. Şimdi Hasan var baraj var olmuşuz Hasan Keyifsiz. Hasan-keyfime dokunmayın, ama dokunuyorlar, ne yapacağız. Şu karşı tepeye yeni bir şehir yapılıyor. Oraya alışmak için de 10-15 yıl geçmesi gerek, ömrümüz yeter mi bilinmez.'' Hasankeyf'ten şimdilik bize kalan kısmının sular altında kalacak olmasının ne kadar acı olduğunu söylediğimde ise şöyle cevap verdi: ''Siz hiçbir şey görmediniz ki, siz tarih görmediniz, asıl görmeniz gereken yerleri görebilseydiniz kafayı yerdiniz. Asıl görülmesi gereken yer şu kalenin yukarısı. Asıl şehir orada. 1975 senesine kadar oradaki mağaralarda yaşayan insanlarımız vardı. 6 bine yakın mağara evi var orada. Sular altında kalmadan kapattılar. Sonra da kalenin zirvesindeki pencereye kadar yükselecek sular.''



''Başımıza ne geliyorsa hak ediyoruz, kendi hakkımızı aramadığımız için, kendi hakkımızı savunmadığımız için. Aslında savunamadığımız için. Zaten güneydoğu denilince akla gelenler belli. Kime neyi nasıl ispatlarız ki? ''



Bizim en azından son kez görecek, vedalaşacak birkaç saatimiz oldu. Gelecek için ise sadece çekilmiş sulardan ibaret bir sessizlik olarak kalacak Hasankeyf.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HEY CESUR YENİ DÜNYA Kİ İÇİNDE BÖYLE İNSANLAR VAR!