Kuyucaklı Yusuf

Kaymakam Salâhattin Bey’in önce oğlu, sonra damadı olan ve eli kalem tutmayan Yusuf’u Kaymakamlığa tahrirat katibi olarak tayin ettiği ilk günün sonu gelmiş, birlikte dönecekleri evlerinin yolu tutulmuştu. Bey, kendi kendine söyleniyormuş edasıyla, geçerliliği belki hiçbir çağda değişmeyecek şu cümleleri kurdu:


“Bu iş sana göre değil, ama ne yapalım? Biliyorum, canın sıkılacak ama insan yavaş yavaş alışır. Gördün ya, kimsenin bir iş yaptığı yok. Mesele o odanın içinde beş on saat oturuvermekte... Öyle ya, herhalde böyle boş oturmanın da bir hikmeti var. Bir bakarsın, hükümetteki işlerin hepsini eli kalem tutan iki kişi bile çevirir dersin. Lakin o kalabalık olmasa âlem birbirine girer. Mesele memurların yaptığı işte değil, onların mevcut olmasında. Şimdi sen o tozlu odada oturdukça kendi kendine: “Benim burada ne lüzumum var?” diyeceksin. Yanlış!... Mademki sen bir kere hükümet kapısından içeri adımını attın, artık lüzumlusun. Sen olmasan muhakkak bir yerde bir aksaklık çıkar... Bunları işkembeden atıyorum sanma, bir zamanlar ben de başka türlü düşünüyordum; her şeyi aklımla halletmeye kalkıyordum. Fakat artık dünyada tek bir şeye inanıyorum: O da tecrübe. Sana söylediğim şeyleri otuz seneye yaklaşan bir hayat bana öğretti. Sen de yavaş yavaş yola gelirsin. Benim şurada üç günlük ömrüm kaldı; aklında bulunsun diye bunları söylüyorum. Hayattan fazla şeyler bekleme. Dünyada her felaketin içinden en az zararla sıyrılmanın yolu hayata uymak, muhite uymak, hiç sivrilmemektir. Geçen gün Ceza Reisi bir kitap verdi. Şöyle karıştırdım. Derin bir şey. İsmi Âmak-ı Hayal, senin anlayacağın, hayalin dibi. Orda yazıyor: Bir gün Allah peygamberleri çağırıp sormuş, saadet nedir? demiş. Her biri kendine göre cevaplar vermişler. Musa: Arz-ı Mev’uda gitmektir; İsa: Bir yanağına vurana ötekini uzatmaktır; Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed’e gelince: “Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir...” demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli... Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; “Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!” deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma. Sonra en mühimi: Kendini halinden şikayet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun.”


Sabahattin Ali

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HEY CESUR YENİ DÜNYA Kİ İÇİNDE BÖYLE İNSANLAR VAR!