Mutluluktan ziyade, huzuru arar dururuz ellerimizde meş'alelerle.Tüm mesafelerde ve hepimiz, yazgımızın kısa ya da uzunca bir kısmında. En çok da mutsuzlarımız bu yola baş koyar, köşesinden varlığına dair bir iz yakalayıversin, uzaktan izlemeye koyulur. Kıyamaz dört elle sarılmaya. Kendini ait hissedemez huzur denilen muhteremin şahsına. Mutsuzlar ve çilekeşler içindir tüm yolların inişi, evet güneş her zaman en karanlıklarına doğar yeryüzünün. Artık öylesine alışmıştır ki bir mutsuz süregelmiş yokuşlara, zavallı, kısa bir düzlüğe çıkıverse iniyorum sanır. Artık gözleri hayatı körleme deneyimlemeye öyle uyumludur ki, ah, nasıl olur da bu gökteki lacivertliği kurtuluşu sanır. Huzur bu dünya için bir şans işidir..

Dünya'nın uçsuz bucaksız derinlikteki çukurlarında biriken su kütlelerine benzetirim insanlığı. İhtişamlı dağların eteğinde bir durulur, bir dalgalanır. Rüzgarlardan birinin boyunduruğu altında, savruldukça savrulan dalgalar... Ne zaman denize bakakalsam bu hırçın ve ''şanssız'' dalgalar arasındaki hareketsiz su kütlelerinin ''şanslı'' olduğunu düşünür hülyalara dalarım. Bir sesle uyanırım, şakaklarım benek benek ıslanır. ''İşte böyle'' der, sonunda tabiat belki de ilk kez adaletini icra eder. Hepimiz bir gün geleceğin alnının çatısından çenesine dek uzanan bir serinlik oluruz ve kudretli kayalar bizi şanslı veya şanssız olmamızla yargılamaz.

Kendi bünyesini aşındırma uğruna.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HEY CESUR YENİ DÜNYA Kİ İÇİNDE BÖYLE İNSANLAR VAR!