Kendimi ne zaman durgun bir suyun üzerine serbest, aslında biraz da yer çekimini yenmiş olmanın verdiği hafiflikle bıraksam, nefes alışverişimi dinlerim. Suyun altındaki sürrealite ile yaşayabileceğimiz yegane yer olan kara arasında bir elçi olduğumu hayal eder, düşünür dururum. Her soluk alışımda, ciğerlerime hava dolup göğüs kafesim şiştikçe yüzeye, daha yukarı itilir, aynı soluğu derin bir şekilde verdiğimde dibe doğru çekilirim. Hayır, bunu bildiğim basit fizik kurallarıyla açıklamak istemiyorum. Aslında olan şu: Eğer hayat tarafından dibe çekildiğinizi, daha doğru bir tabir ile dibe “itildiğinizi” hissediyorsanız, aslında tek yapmanız gereken bir kez daha güçlü bir soluk almak. Gerisini evren nevi şahsına münhasır yasaları ile halletmeye hazır. Ta ki, anne rahminin ihtişamlı sularından, ilk nefes ile içine daldığımız yaşamdan beri.
HEY CESUR YENİ DÜNYA Kİ İÇİNDE BÖYLE İNSANLAR VAR!
Cesur Yeni Dünya; yazarı Aldous Huxley’in de yazışından yıllar sonra bile tereddütte kaldığı üzere bazıları için bir ütopya (ou-topos-eu-topos: yok yer-güzel yer) bazıları için ise onun kötü bir zıttı. Kurgu, Ford Motor Company kurucusu, zamanının otomobil devi Henry Ford ile başlayan yeni Dünya Devleti’nde, FS (Ford’dan Sonra) 632 yılına dayanıyor. Sloganı Cemaat, Özdeşlik ve İstikrar olan yeni bir dünya devletinin tüm vizyon ve misyonunu bu üç ilke oluşturmakta. Yeni bireyler artık annelerinden doğarak değil, yumurta ve spermlerin günümüz tüp bebek teknolojisine benzer şekilde tüplerde döllenmesi ile oluşmaktadır. Dış ortamda döllenmiş olan blastokistler, tüm gelişme ve büyüme basamaklarını gerekli olan hormon ve dış salgı takviyeleri ile anne karnı dışında, Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi adı verilen, ‘’birey üreten’’ büyük bir fabrikada birer tüp içerisinde tamamlar. Bu süreçte tüplerdeki bireylere, önceden belirlenmiş yazgıları doğrultusunda muamele edilir. Alfa
Yorumlar
Yorum Gönder